
Orçun Ünal’ın Han Tiyatrosu Ünal Gürel Kısa Oyun Yazma Yarışması’nda ikincilik ödülü alan oyunu Yılan Sütü (Retrophob) tiyatro okuruyla buluşuyor.
—
ADAM (Beklenmedik bir anda seyirciye doğru) Babam bizi terk etmedi. Onu ben öldürdüm. Dünyadaki bu kadar insan arasında bana en çok benzeyen kişi olduğu için öldürdüm onu.
Anne, küçük bir hayret çığlığı atar.
ANNE Eşsiz olmak için, değil mi?
ADAM Hayır. Bana beni gösteren aynayı kırıp kendimi sevebilmek için öldürdüm onu. Bir gün çekip gider ve ben ona küserim diye öldürdüm. Sonuçta, ya kendimi öldürecektim ya onu.
—
Kitabın Künyesi
Yılan Sütü
Orçun Ünal
Sürüm: 1
İndirme linkleri: ePub (1 MB) | PDF (354 KB)
Yazarın önerdiği sahne düzeni


“Artık kendisinden iktisadi ve siyasal alanda hiçbir olumlu şey beklenmeyen modern Devlet yalnızca terörü ortadan kaldırma ve genel güvenliği, huzuru sağlama rolüyle meşrulaştırabilir kendi varlığını. Masumiyeti temsil eden halk, iyiliği temsil eden Devlet ve kötülüğün ta kendisi olan terör örgütü… Bu üçleme modern siyasal alanın üç kutbunu oluşturmaktadır. Ama devlet iyiliği yalnızca “temsil eder”: İyilik kendine ait değildir artık; siyasal düşünürler modern toplumda “iyi bir düzen nasıl kurulur”un peşinde değildirler. Halk ise kendinden masum değildir; iktidar tarafından kendisine hizmet edilecek, adanılacak bir amaç olarak ilan edilen varlıktır; insanların üzerine bu masumiyet bir etiket olarak, üzerlerinden ancak suç ve terör aracılığıyla atabilecekleri bir yüklem olarak yapışmıştır. İşte terör bu etiketi, “masum” etiketini vuran faaliyet biçimidir. Bir dönemin anarşistlerinin “siyaset kurdu” etiketine sahip devlet büyüklerini vuran eylemlerinin yerini, her an her yerde herhangi bir “masumlar” yelpazesini yok eden terörist eylemleri almıştır.”
Köhnemiş eleştiri ve “sanat” anlayışını temelden reddederek 1950’li yıllardan itibaren edebiyatımıza ve de özellikle “yeni eleştiri kuramına” çok şey kazandıran büyük bir edebiyatçı ve o yolun tutkunu olan Hüseyin Cöntürk, özellikle 90’lı yıllarda çevresini sarmalayan yeni kuşak okurlarına -yazarlara- özelden seslenerek, sesini derinden ve o her zaman alışık olduğumuz dikkatli edebi irdelemeleriyle günümüze ulaştırmayı farkında olmadan gerçekleştirir.
Kısa süre öncesine kadar yalnızca belli kütüphanelerin kilitli salonlarında okunabilen üç J.D. Salinger öyküsü, paylaşım siteleri sayesinde hepimiz için ulaşılabilir hale geldi. Tek bir kitapçıkta topladığımız “Doğumgünü Çocuğu” (1946), “Bovling Toplarıyla Dolu Okyanus” (1947) ve “Paula” (1948), Salinger okurlarına tanıdık gelecek. Özellikle anlatıcısı Çavdar Tarlasında Çocuklar‘dan bildiğimiz Vincent olan “Bovling Toplarıyla Dolu Okyanus”, Caulfield ailesinin temellerinin daha 1945 gibi erken bir tarihte atılmaya başlandığını göstermesiyle Salinger meraklılarının ilgisini çekecektir.
Bizler, “Kızlı erkekli aynı evde kalıyorlar!” diye naralar atan, bu konuda yasal düzenlemeler getirmek isteyen zihniyete anlık, samimi bir tepkiyle karşılık vermek istedik. Erotik öykülerden oluşacak kolektif bir seçki hazırlamaya karar verdik. Tam bu noktada amacımız çelişkili görünebilirdi. Yapmak istediğimizin mevcut zihniyetin tam da söylediği yere denk düştüğünü düşünenler de olabilirdi. Ama yine de içimiz rahattı. Çünkü niyetimiz şiddetin en önemli kaynağı olan, yaşamın her alanında karşımıza çıkan cinsiyetçi bakıştan uzaklaşmak, erotizmi savunmaktı. Ve Lacan’ın deyimiyle cinselliğin söylediği ne varsa ahlakın elinden alınmalıydı. Alınamazsa, mevcut yapı kendine uymayan her şeyi müstehcen sayacaktı. Tüm bunların tek bir tanımı vardı bizce: Riya. Bataille’nin dediği gibi, cinsellikten uzak bir düşünceden kuşku duymak gerekir. Eğer bu denli evlerimize, yatak odalarımıza giriliyorsa, bir şeylerden korkuluyordur. Korkunun cevabı şüphesiz inatçı cesarettir.
Evrendeki her şey hakkında, zeytin ağaçları, bulutlar ve rakısı biten kediler hakkında haikular.